AŞURE
- Hale İşsever
- 24 Ağu
- 1 dakikada okunur

AŞURE
Her zerre başka yerden geldi; kimisi toprağın bağrından, kimisi güneşte olgunlaştı. Nohut sabrı anlattı, buğday tevekkülü… Karanfil acıyı getirdi, üzüm tatlıyı… Ama kazana girince hepsi bir oldu. Aşk gibi.
Aşure, sadece karnı doyuran bir tat değil; gönülleri kaynaştıran sırdır. Nuh’un gemisinden kalanlarla başladı bu kıssa; ne varsa katıldı kazana. Tek başına yetmeyen, bir araya gelince bereketli oldu. “Azı çok eyleyen”, “farkı birleştiren” bir bereket duası oldu.
Kerbelâ’nın matemiyle tutulan orucun ardından, gözyaşıyla, yasla pişer, aşkla sunulur oldu sonra. Her lokma bir dua; her tat, bir yâdı cem oldu.
Bu sır yalnızca burada değil, Yunan’da“koliva”, Ermeni ellerde “anoushabour”, İran diyarında “sholeh zard”… Aşure, her coğrafyada bir başka dille ama aynı gönülle pişen Aşk çorbası oldu. Gönül dili birdir; pişiren elde değil, niyettedir kıvamı. Her lokması bir niyaz, her paylaşımı bir dost selamı.
Ne tatlıdır ki bu dünya; herkes başka bir kapta, aynı suyu kaynatır.
Sen de gönül kazanının altını yak. Ne varsa elinde, kalbinde kat içine. Farklı olanı bir arada tutmak, aşure gibidir. Ateşle pişer, muhabbetle sunulur.
Yorumlar