’Gelincik insan ömrü gibidir. Dünü vardır. Yaşamıştır. Bugünü vardır. Yaşıyordur. Ama yarını belli değildir’.
Her şey içinde bulunduğumuz “an” dır. Gelincik, kısacık ömrü ve şifa dolu bedeniyle an’ın en zarif sembolüdür. Uyuyup uyanabildiğimiz her günün, yaşadığımız her An’ın kıymetini bilmektir. Varlığımıza vefakar olmaktır. Değer vermek, hatırlamak, sevmektir.
Kışın sonunda bereket tanrıçası Demeter, güneşe olan özleminden uykusuzluk hastalığına yakalanıyor. Güneşin gıdasından faydalanamadan geçen kışın ardından uykusuzluktan yorgun düşen bereket tanrıçası elden ayaktan düşüyor, yeryüzünde ne bitkiler yetişiyor ne de hayvanlar gelişiyor. Bunu gören uyku tanrısı Hypnos yere bir tohum atıyor. Tohum büyüyor ve kırmızı çiçekler açıyor. Hypnos bu çiçekleri koparıp bereket tanrıçasına veriyor. Tanrıça bu kan kırmızısı çiçeklerden yaptığı şerbeti içince deliksiz bir uyku çekip, dinlenmiş olarak uyanıyor ve bereket dağıtmaya devam ediyor. O gün bugündür çok çeşitli topluluklarda, gelincik çiçeklerinden taçlar, bebekler ve şerbetler yapılır, uykusuzluk, hasret, ayrılık acısı çekenlere şifa, gelen yaz bereketli olsun diye kullanılır.
Anneannem Hatice sultan öğretmişti gelincikten bebek yapmayı. Ömrü kısacık bu çiçeği, gelin bebek yaprak defter arasında kurutup bir sonraki gelincik vaktine kadar saklamayı. Selam olsun.
Commenti